Ormanın en neşeli köşesinde, kocaman bir meşe ağacının altında yaşayan bir sincap varmış. Bu neşeli sincabın adı Minik’miş. Her sabah erkenden uyanır, elini yüzünü yıkar ve sonra dalların arasında zıp zıp zıplayarak “Günaydın orman!” diye seslenirmiş. Kuyruğu pofuduk, kalbi sıcacık, neşe ve enerji dolu bir sincapmış. Günleri genelde ormanda kozalak toplamak, cevizleri dizmek ve şarkı söylemekle geçermiş. Ama bazen Minik o kadar çok ceviz toplarmış ki, küçük yuvasında yer kalmazmış. “Hepsi benim olmalı!” diye düşünürmüş; çünkü kış yaklaşırken üşümekten ve aç kalmaktan korkarmış.
Bir gece şiddetli bir yağmur yağmış. Yağmurdan sonra sabah rüzgar tatlı tatlı esmiş ve gökyüzü gri bulutlarla doluymuş. Minik, her zamanki gibi erkenden kalkıp ceviz toplamaya çıkmış. Topladığı cevizleri yuvaya taşırken bir şey fark etmiş: dostu Tavşan, yuvasının önünde üzgün bir şekilde oturuyormuş. Sepetinde hiç havuç yokmuş. Minik arkadaşına, “Neden böyle üzgün oturuyorsun, arkadaşım?” diye sormuş. Tavşan, “Sorma Minik, gece yağan yağmur bahçemdeki havuçlarımı sular altında bırakmış. Şimdi ne yiyeceğimi bilmiyorum, hiç havucum kalmadı,” demiş. Bu duruma Minik çok üzülmüş. Kendi kendine düşünürken aklına yuvasındaki cevizler gelmiş ve yeni topladığı cevizleri arkadaşıyla paylaşması gerektiğini düşünmüş. Hemen, “Üzülme arkadaşım, ben bu sabah topladıklarımı seninle paylaşabilirim,” demiş. Buna çok sevinen Tavşan sevinçten hop hop hoplamaya başlamış ve “Teşekkür ederim arkadaşım, beni çok mutlu ettin!” demiş. Minik ve Tavşan cevizleri birlikte çıtlatarak şarkılar söylemişler.

O günden sonra ormandaki hayvanlar arasında yeni bir güç doğmuş. Artık her yağmur yağdığında hayvanlar bir araya gelip yiyeceklerini paylaşmaya başlamış. Tavşan havuç getirir, Sincap ceviz, kuşlar da küçük yemişler getirirmiş. Minik artık kıştan korkmaz olmuş. Çünkü anlamış ki, gerçek sıcaklık battaniyede değil, dostlukta saklıymış. Bu masal da burada bitmiş.




