O gün Ayşe annesine yardım etmek için çatı katına çıkmış. Annesi ile birlikte çatı katını temizleyip oradaki kullanılmayan eşyaları düzenlemek, lazım olmayanları ihtiyaç sahiplerine vermekmiş niyetleri. Ayşe daha önce hiç çatı katına çıkmadığı için çok heyecanlıymış. Ayşe’nin annesi birkaç gündür oradaki eşyalardan bahsediyormuş. Eski fotoğraflar, eşyalar, kıyafetler. İşte o an! Ayşe’nin annesinin kapıyı açmasıyla, içeriden gelen o koku hiçte yabancı değilmiş. Eski kitap kokusunu andırıyormuş.
Ayşe’nin ilk gözüne çarpan camın önünde duran sallanan sandalye olmuş. Hemen koşmuş oturmuş ve başlamış sallanmaya. Annesinin dolan gözlerini fark ettiğinde oturduğu sandalyenin annesi için önemli olduğunu anlamış.
Annesi o sandalyenin babasının sandalyesi olduğunu ve evlerinin balkonunda babasının son zamanlarını o sandalyede oturarak geçirdiğini söylemiş.
Ayşe daha sonra önünde duran valizi açmak için annesinden izin istemiş. Açtığı valizde annesinin sararmış gelinliği, gelin çiçeği, nikah şekeri, düğün davetiyesi ve düğünde çekilmiş fotoğraflar çıkmış. Ayşe uzun bir zaman valizin başında oturup annesinin anlattığı düğün anılarını dinlemiş. Annesi o kadar güzel anlatıyormuş ki Ayşe düğünü yaşar, annesi ve babasını dans ederken görür gibiymiş.
İşte tam o sırada karşıda duran çok güzel bir şapka görmüş. Annesi ile göz göze gelince annesi başlamış anlatmaya bir taraftan da şapkayı Ayşe’nin kafasına takıyormuş. Bu şapka anneannenin sihirli şapkası, yani ben öyle zannediyordum demiş. Ben küçüktüm ve bu şapkayı zaman zaman annemin odasından alır evin içinde takardım. Anneannen de her seferinde benim görünmez olduğumu söyler ve bende bunu gerçek sanarak görünmezlik oyunu oynardım.
Ayşe ve Annesi havanın karardığını fark ettiğinde bu odanın anılarla dolu olduğunu bundan sonra sık sık anıları tazelemek için çatı katına çıkmaya karar vermişler.
Anneannenin sihirli şapkası artık Ayşe’nin olmuş ve zaman zaman annesiyle görünmezlik oyunu oynamışlar.