Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde yemyeşil ağaçlarla kaplı bir ormanda minik bir kaplumbağa ailesi yaşarmış. Bu ailenin en küçük üyesi olan Timo, çok meraklı bir kaplumbağaymış. Kabuğunun içinden başını uzatıp çevresinde gördüğü her şeye hayran kalırmış. “Bir gün o uzak tepeleri de görmek istiyorum!” dermiş.
Günlerden bir gün, Timo annesine dönüp, “Anne, tepelere gidip neler olduğunu görmek istiyorum,” demiş. Annesi gülümseyerek, “Timo, tepeler çok uzak. Eğer gidersen kendini kaybedebilirsin,” demiş. Ancak Timo bu uyarıyı pek dikkate almamış. O gün, ailesi göl kenarında dinlenirken, Timo sessizce uzaklaşmış. Küçük ayaklarıyla yol alıp, çiçeklerle kaplı bir tepeye ulaşmış. Ama o da ne? Tepenin ardında gördüğü şey çok daha merak uyandırıcıymış: Pırıl pırıl akan bir dere ve derede dans eden balıklar! Timo, daha yakından bakmak için dereye doğru ilerlemiş. Ancak ayakları kaygan taşlarda kayınca dereye düşmüş. Minik kaplumbağa suyun içinde bir süre çırpınmış ama kabuğu onu koruyormuş. Yine de dereden nasıl çıkacağını bilemiyormuş. Tam o sırada bir kurbağa görmüş onu. “Hey, ne yapıyorsun orada?” diye sormuş. Timo çaresizce, “Kayboldum ve buradan çıkamıyorum,” demiş. Kurbağa hemen dere kenarına sıçrayıp ona yardım etmiş. Timo kurbağaya teşekkür ederken, uzaklardan annesinin sesini duymuş. “Timo! Timo, neredesin?” diye bağırıyormuş. Annesi, babası ve kardeşleri onu aramak için dört bir yana yayılmış.

Kurbağanın yardımıyla ailesine kavuşan Timo, bir daha tek başına uzaklara gitmeyeceğine söz vermiş. O gece sıcacık yuvasında uyumadan önce annesi, “Merak güzeldir ama bazen sabırlı olmak ve doğru zamanı beklemek daha iyidir,” demiş. Timo başını sallayarak bu nasihati unutmamaya karar vermiş. Masal da burada bitmiş.
Daha fazla kısa masal okumak isterseniz Kısa Masallar kategorimizi inceleyebilirsiniz.