Deniz ve Bahçıvanlık Hikayesi

Deniz adında neşeli, hareketli ama biraz sabırsız bir çocuk varmış. Mahallesindeki evlerin önünden geçerken pencerelerdeki sarkan sardunyaları, renk renk açmış gülleri, sebzelerle dolu saksıları hayranlıkla izler, “Benim de çiçeklerim olsun istiyorum!” dermiş. Ama annesi onu çok iyi tanırmış. Çünkü Deniz bir şey istedi mi hemen olsun ister, beklemekten hiç hoşlanmazmış.

Bir gün annesi elinde küçük bir toprak saksıyla gelmiş. Yanında da minik bir kese içinde tohumlar varmış. “Deniz, bu papatya tohumları. Eğer onları toprağa dikip her gün suyunu verirsen ve sabırla beklersen, çok güzel çiçekler açarlar,” demiş gülümseyerek. Deniz çok heyecanlanmış. Hemen balkonun köşesine saksıyı yerleştirmiş, toprakla doldurmuş ve annesinin gösterdiği gibi tohumları dikmiş. Sonra üzerine dikkatle su serpmiş. Elleri çamur olmuş ama umursamamış. İçinden “Yarın sabah kalkınca papatyalarımı göreceğim!” diye düşünmüş. Ertesi sabah heyecanla koşmuş saksıya. Ama saksı hâlâ dümdüz bir toprak parçası gibi görünüyormuş. Deniz dudaklarını büzmüş. “Hani çiçekler? Daha çıkmadılar mı?” diye sızlanmış. İkinci gün yine aynıymış. Üçüncü gün ise sabırsızlığı daha da artmış. “Belki de yanlış bir şey yaptım!” diyerek minik parmaklarıyla toprağı karıştırmış, tohumlara ulaşmaya çalışmış. Oysa ne yaptığının farkında değilmiş. O küçücük filizler, toprağın altında sessizce büyümeye çalışıyormuş ama Deniz onların köklerini bozmuş, zarar vermiş. Birkaç gün sonra annesi durumu fark etmiş. “Deniz, bitkiler aceleyi sevmez. Onlar zamanla büyür. Her gün tohumları karıştırırsan çıkamazlar,” demiş ama Deniz hâlâ anlamamış. Bir gün mahalledeki parka gitmişler. Parkın köşesinde eski bir kulübede yaşayan yaşlı bir bahçıvan varmış. Gömleği toprak lekeli, elleri nasırlı ama gözleri ışıl ışılmış. Elinde küçük bir kürekle çiçeklerin arasındaymış. Deniz bahçıvanın yanına yaklaşmış. “Amca, ben de çiçek yetiştirmek istiyorum ama olmuyor. Toprağa diktim ama çıkmıyorlar!” demiş üzgün bir sesle. Bahçıvan gülümsemiş. Eğilmiş ve Deniz’in göz hizasına inmiş. “Evlat,” demiş, “bir tohumu toprağa dikmek, tıpkı bir dostluk gibi. Önce güvenmelisin, sonra sevgiyle ilgilenmelisin. Her gün içini açmaya çalışırsan, korkar ve büyüyemez. Gözle, bekle, sabırla sula. Güzellik zamanla gelir. Bitkiler sana güvenmeye başladığında sana en güzel renklerini gösterir.” Bu sözler Deniz’in kalbinde bir yere dokunmuş. O gün eve dönerken yolda sessiz kalmış, kafası düşüncelerle doluymuş. Eve gelince saksısına yeniden su vermiş. Bu sefer toprağı karıştırmamış. Ellerini sadece saksının kenarına koymuş, “Sana güveniyorum,” demiş fısıltıyla. Günler geçmiş. Deniz her sabah kalkınca saksısını sulamış, bazen yanına oturup kitap okumuş, bazen sadece izleyip hayal kurmuş. “Acaba ilk filiz çıktığında nasıl görünecek?” diye düşünür olmuş. Sabırsızca toprağı karıştırmak yerine artık beklemenin güzelliğini yaşamaya başlamış.

Bir sabah Deniz uyandığında balkonundan bir ışık huzmesi sızıyormuş. Gözlerini ovuşturup saksısına baktığında, minicik yeşil bir filizin başını topraktan çıkardığını görmüş! Gözleri büyümüş, sevinçten yerinde duramamış. “Anne! Anne! Bak! Çıkmış!” diye bağırmış. Annesi gelip saksıya bakmış. Gülümsediğinde gözlerinde hem şaşkınlık hem de gurur varmış. “Gördün mü tatlım, sabır her zaman karşılığını verir,” demiş. Filiz her gün biraz daha büyümüş. Önce bir yaprak, sonra ikinci… Birkaç hafta sonra ise bembeyaz papatyalar saksının içini doldurmuş. Çiçeklerin arasında birkaç kelebek bile uçuşmaya başlamış. Komşular balkondan geçerken hayranlıkla bakar olmuşlar. “Ne güzel papatyalar açmış Deniz’in saksısında!” derlermiş. Deniz ise artık sadece çiçeklerine değil, her şeye sabırla yaklaşmayı öğrenmiş. Oyuncaklarını tamir ederken, ödev yaparken ya da bir şeyin sonucunu beklerken içinden bahçıvanın sözlerini tekrarlarmış:
“Güzellik zamanla gelir. Sabırla gözle, sevgiyle sula.”

Daha fazla hikaye okumak isterseniz Hikayeler kategorimizi inceleyebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir