Kerem’in Kalp Kazanma Hikayesi

Okuldaki sert davranışları yüzünden arkadaşlarını kaybeden Kerem, yalnız kaldığında hatasını fark eder. Özür dilemeyi öğrenerek yeniden dostluk kurmanın ve nezaketin önemini keşfeder.


Bir zamanlar, şehrin ortasında, rengarenk çiçeklerle süslü bahçesi olan, pencerelerinden neşe dolu çocuk sesleri yükselen bir ilkokul varmış. Bu okulun üçüncü sınıfında okuyan, hareketli, zeki ama biraz da sert huylu bir çocuk varmış. Adı Kerem’miş. Kerem derslerinde başarılı, sporda hızlı, oyunlarda da iddialıymış ama bir huyu yüzünden herkes ondan uzak durmaya başlamış: Kızınca sesini yükseltir, küçük bir hatada hemen kırıcı sözler söyler, karşısındakini incitirmiş.

Bir sabah, sınıfta grup çalışması yapılacakmış. Öğretmenleri, “Birlikte çalışmayı öğrenmek en değerli becerilerden biridir,” demiş. Kerem, en yakın arkadaşları Ege, Zeynep ve Mert ile aynı gruba düşmüş. Konuları bir hayvanlar posteri hazırlamakmış. Başlangıçta her şey yolundaymış. Ege çizimleri yapıyor, Zeynep renkleri seçiyor, Mert yazıları yazıyormuş. Kerem ise planı kontrol etmek istemiş. Ama işler tam da onun istediği gibi gitmemiş. “Ege, neden bu kadar yavaş çiziyorsun? Böyle bitiremeyiz!” diye bağırmış. “Zeynep, bu renk uymaz ki! Hiç düşünmeden seçiyorsun!” diyerek onu azarlamış. Mert bir kelimeyi yanlış yazınca da sabrı taşmış: “Gerçekten bu kadar basit bir şeyi bile yapamıyor musun?” demiş öfkeyle. Sınıf bir anda sessizleşmiş. Üç arkadaşı da başlarını eğmiş. Dersin sonunda grup posterini tamamlayamamışlar. Ertesi gün geldiğinde Ege, Zeynep ve Mert, teneffüste Kerem’i oyuna çağırmamış. Hatta öğle yemeğinde başka masaya oturmuşlar. Kerem önce şaşırmış. “Belki başka şey planladılar,” diye düşünmüş. Fakat günler geçtikçe kimse onunla konuşmamaya, teneffüslerde yalnız bırakmaya başlamış. En sevdiği futbol maçında bile kimse onu takıma almamış. Bir öğle vakti okul bahçesindeki ağacın altına oturmuş, tek başına sandviçini yerken etrafındaki kahkahalara bakmış. Kalbi bir tuhaf olmuş. “Neden kimse benimle olmak istemiyor?” diye mırıldanmış. O an aklına poster çalışması gelmiş. Söylediği sözleri, yüzlerini düşüren arkadaşlarını hatırlamış. “Ben çok kırıcı davrandım…” demiş kendi kendine. “Belki de bu yüzden artık yanımda değiller.” Ertesi sabah, cesaretini toplayıp teneffüste yanlarına gitmiş. “Ege… Zeynep… Mert…” demiş utangaç bir sesle. “Size bağırdığım için çok üzgünüm. O kadar kırıcıydım ki… Aslında hep birlikte çalışmayı çok isterdim ama yanlış davrandım. Beni affeder misiniz?” Arkadaşları birbirlerine bakmış. İlk konuşan Zeynep olmuş: “Kerem, özür dilediğin için teşekkür ederiz. Hepimiz hata yaparız ama önemli olan bunu fark etmek.” Mert gülerek eklemiş: “Bir daha bize bağırmazsan yeniden takımda yerin hazır.” Ege de, “Hadi o posteri birlikte bitirelim. Bu sefer daha güzel olacak,” demiş. Kerem’in yüzü sevinçle aydınlanmış. “Söz veriyorum, artık sinirlenmeden önce düşüneceğim ve birlikte çalışırken nazik olmaya çalışacağım,” demiş.

O günden sonra Kerem, sözlerini dikkatle seçmiş. Bir arkadaş hata yaptığında kırıcı olmadan yardım etmeyi öğrenmiş. Sınıfta daha çok sevilmeye, grup çalışmalarında aranılan bir öğrenci olmaya başlamış. Artık okul onun için yalnızca derslerin yapıldığı bir yer değil, gerçek dostlukların yeşerdiği bir yuva olmuş. Ve Kerem, kalp kırmanın bir anlık öfkeyle kolay ama onarmanın sevgiyle, sabırla mümkün olduğunu hiç unutmamış. Bu hikayede burada bitmiş.

Daha fazla hikaye okumak isterseniz Hikayeler kategorimizi inceleyebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir