Kütüphane Arkadaşlığı Hikayesi

Zehra, yaz tatili planlarını duyduğunda hiç beklemediği bir kararla karşılaşmıştı. Annesi ona, “Bu yıl seni bir kütüphane kampına yazdırdık,” dediğinde Zehra’nın içi burkulmuştu. “Kütüphane mi? O da ne? Arkadaşlarım deniz kenarına gidiyor, havuza giriyor, dondurma yiyor…” Annesi gülümseyerek, “Bu kamp diğerlerinden çok farklı. Kitaplarla dolu bir orman düşün. Hem orada yeni arkadaşlar da edinebilirsin,” demişti.

İstemeyerek de olsa hazırlıklarını yaptı ve sabah erkenden yola çıktılar. Saatler süren otobüs yolculuğundan sonra ormanın içine gizlenmiş kamp alanına vardıklarında Zehra’nın gözleri büyüdü. Dev çam ağaçlarının arasında kurulmuş ahşap kulübeler, kitaplarla dolu açık raflar, renkli okuma minderleri, ağaçlara asılı hikâye şeritleri vardı. Bir köşede yazarlar çocuklarla sohbet ediyor, bir çadırda sesli kitaplar dinletiliyordu. Kamp sadece kitaplardan ibaret değildi; yürüyüş parkurları, doğa oyunları, çizim ve müzik atölyeleri de vardı. Zehra, ilk gün kendisine verilen kulübeye yerleştiğinde yan çantasını sessizce açan bir çocukla karşılaştı. Umut’tu adı. İnce yapılı, gözleri hep yere bakan bir çocuktu. Zehra, “Merhaba ben Zehra,” dediğinde sadece başını sallamıştı. Umut konuşmuyordu ama elinden kitabı da düşürmüyordu. Sürekli bir köşeye çekilip saatlerce okuyor, çaktırmadan sayfaları defterine çiziyordu. Zehra başta bunu biraz garip bulmuştu ama sonra onun kitaplara olan sevgisine saygı duymaya başladı. “Demek ki herkesin kendince bir dünyası var,” diye düşündü.
Zamanla Zehra onunla aynı masaya oturup birlikte okudu, bazen bir kitabı sırayla değiştirdiler. Ama gerçek yakınlık, üçüncü gün yapılan “Hikâyeni Çiz” etkinliğinde başladı. Her çocuk kendine bir karakter seçip onun macerasını çizerek anlatacaktı. Zehra bir hayal perisi çizmişti. Yanına döndüğünde Umut’un defterinde harika bir çizim gördü: Karanlık bir ormanda yalnız yürüyen küçük bir kitap kahramanı… Renkler, çizgiler, ifadeler o kadar canlıydı ki Zehra büyülenmişti. “Bu… senin çizimin mi?” Umut, bu sefer başını sallamakla yetinmedi. Hafifçe gülümsedi. “İlk defa biri çizimime bu kadar dikkat etti,” dedi sessizce. O günden sonra ayrılmaz ikili oldular. Gündüzleri kitap köşesinde oturup birlikte okuyor, öğleden sonra atölyelere katılıyor, akşamları ise kamp ateşi başında birbirlerine hikâye anlatıyorlardı. Zehra hikâyeler uyduruyor, Umut onları defterine resimliyor, birlikte gülüyorlardı. Bir gece, gökyüzü yıldızlarla doluyken Umut, “Biliyor musun Zehra, ben buraya gelmek istememiştim. Konuşmak zorunda kalacağım diye çok korktum. Ama sen… beni zorlamadın. Bu bana iyi geldi,” dedi. Zehra gülümsedi, “Ben de ilk başta hiç gelmek istememiştim ama şimdi iyi ki buradayım diyorum. Özellikle de senin gibi bir arkadaşım olduğu için.” Kampın son günü, büyük kapanış etkinliği vardı. Çocuklar sahnede okudukları kitapları ya da yazdıkları hikâyeleri sunacaklardı. Zehra ve Umut birlikte hazırladıkları hikâyeyi okudular: “Ormanın Sessiz Kahramanı” adında bir masal. Sessiz bir çocuğun, kitaplardan öğrendiği bilgileri kullanarak ormandaki hayvanları kurtarmasını anlatan, umut dolu bir öyküydü. Herkes onları ayakta alkışladı. Eğitmenler bile gözleri dolarak dinlemişti. Etkinlikten sonra Umut çantasından kendi elleriyle yaptığı küçük bir hikâye kitabını çıkardı. Kapakta Zehra’nın hayal perisi vardı. “Bu, birlikte yazdığımız hikâyeyi içeren bir kitap. Belki seneye yenisini yazarız,” dedi. Zehra’nın gözleri parladı. “Seneye buraya mutlaka gelmeliyiz. Belki bu sefer birlikte bir roman yazarız!”

Otobüse binerken Zehra elinde Umut’un verdiği kitapla camdan dışarı bakarken düşündü: Bazen bir tatil, insanın hayatında hiç ummadığı kadar özel bir yere dönüşebilirdi. Hele ki içinde dostluk, hikâye ve biraz da hayal gücü varsa…

Daha fazla hikaye okumak isterseniz Hikayeler kategorimizi inceleyebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir